Allah Teâlâ'ya ibadeti terkedip tapınmak için kendilerine putlar edinen ve böylece yeryüzünde ilk defa fesada uğrayan bir kavmi tevhid akidesine döndürmek için gönderilen peygamber. "Ulul-Azm" peygamberlerin ilki olan Nûh (a.s)'ın kavmini tevhide döndürmek için verdiği mücadele Kur'an-ı Kerim'de uzunca zikredilmektedir. Adı kırk üç ayrı yerde zikredilen Nûh (a.s)'ın kıssası şu surelerde mufassal olarak ele alınmıştır: el-A'raf Hûd el-Müminûn eş-Şuârâ el-Kamer ve kendi adıyla adlandırılmış olan Nûh suresi.
Nûh (a.s) Adem (a.s)'dan yaklaşık olarak bin sene sonra gönderilmiştir. Bu zaman zarfında insanlar tevhid üzere olup Allah Teâlâ'ya şirk koşmaktan kaçınırlardı. İbn Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmektedir:
"Adem ile Nûh arasında on asır vardır. Bu zaman zarfında insanların hepsi İslam üzere idiler" (İbn Sa'd et-Tabakâtû'l-Kübrâ Beyrut t.y. I 42).
İbn Abbas (r.a)'ın hadisinde İslâm üzere on asırdan bahsedilmektedir. Bu on asırdan sonra Nûh (a.s) gönderilinceye kadar insanların sapıklık üzere bulundukları daha başka asırların da olması muhtemeldir.
Ayrıca İbn Abbas (r.a)'ın bu hadisi tarihçilerin ve Ehl-i kitab'ın zannettikleri gibi Kabil ve oğullarının ateşe tapan bir topluluk olarak varlığının sözkonusu olmadığını da ortaya koymaktadır. Yani tevhidden ilk sapma Adem (a.s)'den en az bin sene sonra olmuştur.
Allah Teâlâ'ya şirk koşan bu putperest topluluk aniden ortaya çıkmadı. İdris (a.s)'dan sonra insanlar onun şeriatına u***** ibadet ediyor ve salih alimlerin çizgisinden yürümeye özen gösteriyorlardı. Bir zaman sonra insanların sevip uydukları bu salih kimseler ölüp gittiklerinde kavimleri onları kaybetmekten dolayı büyük üzüntüye kapıldılar. Şeytan onların bu hassasiyetlerinden istifade ederek sevdikleri bu salih kişileri hatırlamak ve böylece onların nasihatlarını zihinlerinde canlı tutmak için onlara bu kişilerin her zaman bulundukları yerlere onların birer heykelini anıtını dikmeyi telkin etti. İlk defa put diken bu nesil onları kesinlikle tapınmak için dikmemiş ve onlara ibadet edip şirk koşanlardan olmamışlardı. Ancak bunların peşinden gelen nesiller zamanla bu heykellerin birer ilâh olduğuna inanmaya hayır ve şerrin sahibi olduklarını vehmetmeye başlamışlardı. Böylece yeryüzünde ilk defa tevhid akidesinden sapılmış ve insanlar Allah'tan başka ilâhlar edinerek O'na şirk koşmaya başlamışlardı. Putları diken bu ilk neslin vebali oldukça büyüktür. Zira onlar bu putları dikmekle bir sonraki neslin putperest olmasına sebep olan ve Allah'a şirk koşmayı ilk icad edenlerdir. Ayrıca onlar canlı suretler yapmakla da Allah Teâlâ'nın azabına müstahak olmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.s) canlı bir şeye benzer bir sûret yapan kimse için şöyle buyurmaktadır: "Her kim bir sûret yaparsa Allah Teâlâ ona kıyamet günü yaptığı sûrete ruh verinceye kadar azap edecektir. O kimse ise asla bunu başaramayacaktır" Kıyamet günü en şiddetli azap suret yapanlara olacaktır. Onlara; "yarattıklarınızı diriltin bakalım" denilecektir" (Buhârî Libâs 89 97).
Nûh kavminin tapındığı putların her birinin Kur'an-ı Kerim'de zikredildiğine göre bir adı vardı: "..."Ved Suva' Yağûs Yeûk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler" (Nûh 71/23).
Allah Teâlâ ilâhi rahmeti gereği doğru yolu bulup hidayete erebilmeleri için sapıtan bütün topluluklara peygamberlerini göndermiş böylece onlara şirk ve isyan bataklığından kurtulmanın yollarını göstermiştir.
Peygamber Allah Teâlâ'nın kullarına rahmetinin en açık bir delilidir. Allah Teâlâ elîm Cehennem azabından sakındırmaları için peygamberlerini göndermiş; bunlardan inkârcıların isyan ve işkencelerine karşı sabrederek tebliğlerine devam etmelerini istemiştir. Nuh (a.s) da kavmine gönderildiği zaman büyüklenmelerine vurdumduymazlıklarına ve bütün aşırılıklarına rağmen onlara şefkatle yaklaşarak kendilerini gelecek can yakıcı azaba karşı korumak istemiştir. Allah Teâlâ Nûh (a.s)'ın kavmine gönderilişi hakkında şöyle buyurmaktadır: "Milletine can yakıcı bir azap gelmeden önce onları uyar" diye Nuh'u milletine gönderdik" (Nûh 71/1).
İyice azıtmış ve korkunç bir helâkle cezalandırılmayı haketmiş bir topluluk olan Nûh kavmine bu helâkten kurtulmak için rahmanî bir el uzatılmıştı. Allah'ın elçisi Nûh (a.s) şirki bırakıp tevhid akidesine dönüşü tebliğle görevlendirildiğinde onlara yaptığı ilk tebliğ Kur'an-ı Kerim'de şöyle zikredilmektedir: "...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka ilâhınız yoktur; doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum" dedi. (el-A'raf 7/59); "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin! Doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum" dedi. (Hûd 11/25 26); "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Sakınmaz mısınız"dedi. (el-Mü'minûn 23/23); "Ey Milletim! Şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin O'ndan sakının ve bana itaat edin ki Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz. Keşke bilseniz!" (Nûh 71/2-4).
Nûh (a.s)'ın bu tebliği karşısında onlar büyüklenerek ve şımararak Nûh (a.s)'a türlü şekillerde saldırılarda bulunmuşlar ve çeşitli kötülüklerle itham etmişlerdir. Her zaman hakkın karşısında durup toplumlarını peygamberlere uymaktan alıkoyan mele' * (ileri gelenler) Nûh (a.s)'ın da karşısına çıkmış Kureyşin ileri gelenlerinin Hz. Muhammed (s.a.s)'e yaptıklarını andıran bir tarzda onu sapıklıkla ve sefihlikle itham etmişlerdi. Nûh (a.s) onları Allah'tan başkasına kulluk etmemeye çağırdığında; "Kavminin ileri gelenleri: "Biz senin apaçık sapıklıkta olduğunu görüyoruz" dediler".
Nûh (a.s) merhametle onlara; "Ey kavmim! Bende bir sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbinin peyşgamberiyim Rabbimin sözlerini size bildiriyor öğüt veriyorum. Sizin bilmediğinizi Allah katından ben biliyorum. Sakınmanızı ve böylece merhamete uğramanızı sağlamak için aranızdan bir vasıtayla Rabbinizden size haber gelmesine mi şaşıyorsunuz?" dedi" (el-A'raf 7/61-63).
Şirkin ve küfrün pisliğiyle bulanmış akıllar tarihin her döneminde Allah Teâlâ'nın bir elçi gönderdiği zaman onu hangi topluma gönderiliyorsa o toplum içerisinden çıkarmasına şaşmışlar bundaki açık gerçekleri görmemişlerdir. Nûh kavmi de ona itiraz ederken Allah Teâlâ'nın elçisinin bir insan değil ancak bir melek olabileceğini ileri sürmüştü: Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz" (Hûd 11/27); "Bu sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle bir şey işitmedik" (el-Mü'minûn 23/24). Mustaz'af insanlardan bir topluluğun etrafında toplanıp onu tasdik etmeye başlaması sebebiyle tebliğini tesirsiz bırakmak için çareler arayan Mele' bu gelişme üzerine daha da sertleşerek onu yalancılık ve delilikle itham etmeye başlamışlardı. Onun için şöyle deniliyordu: Daha başlangıçta sana bizim ayak takımı dışında kimsenin uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüz de yoktur. Biz sizin bir yalancı olduğunuz kanaatindeyiz" (Hûd 11/27); Bu adamda nedense biraz delilik var. Bir süreye kadar onu gözetleyin" (el-Müminûn 23/25); "Bu putperestlerden önce Nûh milleti de yalanla*****; delidir" demişlerdi yolu kesilmişti" (el-Kamer 54/9).
Zenginlik ve riyaset sahibi bu insanlar üstünlüğün malda ve topluma hâkim bir konumda olmakta olduğunu zannettikleri için gerçekte kendileriyle kıyas kabul etmez derecede bir üstünlüğe sahip olan Nûh (a.s)'a inanan mustaz'afları küçümsüyor ve onlarla bir arada aynı seviyede bulunmayı nefislerine bir türlü kabul ettiremiyorlardı. Bunun için Nûh (a.s)'a müracaat etmişler ve bu insanları yanından uzaklaştırırsa o zaman belki kendisini dinleyebileceklerini bildirmişlerdi. Ancak Nûh (a.s) onlara kesin bir uslûpla cevap vererek gerçek anlamda üstünlüğün inananlarda olduğunu şu ifade ile ortaya koymuştur: "Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça bir uyarıcıyım " (eş-Şuara 26/ 14-15).
Nûh (a.s) bıkmadan her türlü eziyetlerine sabrederek onları her yerde İslâm'a çağırıyor Cehennem azabından kurtulmalarının yollarını belletmeye çalışıyordu. Ancak kavmi onu her defasında alaya alıyor. Söylediklerini aralarında eğlence konusu yapıyorlardı: "Kavminin ileri gelenleri (Mele) yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyorlardı. Nuh ise onlara şöyle diyordu: Bizimle alay edin bakalım. Biz de bizimle alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz" (Hûd 11 /38).
Nûh (a.s) kavmini şirkten dönmeye davet ederken onlara tesir edebilecek her yolu deniyordu. Onlara Allah'a ibadet etmeyi ve bir peygamber olarak kendisine tabi olmayı telkin ederken buna karşılık kendilerinden hiç bir maddî menfaat istemediğini ve beklemediğini; amacının yalnızca onları Allah Teâlâ tarafından gelecek olan büyük cezalardan korumak olduğunu bildiriyordu: Kardeşleri Nûh onlara Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir". Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" (eş-Şuara 26/106-110 135).
Kavmi inadında direnmiş ve kesin kararını vermişti. Ona; "İster öğüt ver ister öğüt verenlerden olma bizce birdir" dediler" (eş-Şuara 26/136). Buna rağmen O çağrısında ısrar edince müşrikler tamamen sertleşmiş ve onu tehdit ederek artık bu söylediklerini tekrarlamayı terketmezse kendisini taşlayacaklarını bildirmişlerdi: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler" (eş-Şuara 26/116).